-
1 ağzı var dili yok
он ни́же травы́, ти́ше воды́ -
2 ne var? ne yok?
как дела́?, что но́вого? как пожива́ете? -
3 ölmek var dönmek yok!
умере́ть, но не отступа́ть! -
4 zümrüdüanka gibi ismi var cizmi yok
как пти́ца фе́никс, и́мя есть, само́й нет -
5 yok
1. озвонч. -ğu -kuнет, отсу́тствует, не име́етсяburada kimse yok — здесь никого́ нет
evde yoktu — его́ не́ было до́ма
2. озвонч. -ğu -kusiz yokken — в ва́ше отсу́тствие
geldiler mi? - Yok, daha gelmediler — они́ пришли́? - Нет, ещё не пришли́
3. озвонч. -ğu -kuYok, doğrusu iyi adam, kim ne derse desin — нет, в са́мом де́ле, он хоро́ший челове́к, что бы там ни говори́ли
в начале предложения выражает недоверие, пренебрежениеyok kâğıdı kalmamış, yok murekkebi iyi değilmiş, hasılı bir alay bahaneleri — уж и бума́ги не оста́лось, и черни́ла нехороши́, коро́че говоря́, ты́сяча отгово́рок
••- yoğuna- bu mal yoğuna gitti
- yok canım!
- yok değildir
- yok denecek kadar az
- yok devenin başı
- yok devenin pabucu
- iki saatte ağaç yetiştireceklermiş. - Yok
- devenin başı!
- yok etmek
- yok oğlu yok
- yok olmak
- yok satmak
- yoktan var etmek
- yok yok
- bu mağazada yok yok
- yok yok gidelim!
- yoğum
- ben bu işte yoğum -
6 yok
(-ğu, -ku)1.не име́ется, нетburada kimse yok — здесь никого́ нет
hırsız ne var ne yok hepsini almış — вор взял всё, что попа́ло по́д руку
hiç çıktığım yok — я совсе́м не выхожу́
2.нет (отрицание) -
7 var
1.есть, име́етсяonun evi vardı — у него́ был дом
2.sizde sabır var — вы терпели́вы
достоя́ние, иму́щество, состоя́ниеbütün varını harcadı — он потра́тил всё, что име́л
••- var ol!
- var olmak
- var olmak veya olmamak
- var yok
- yaş yirmi var yok
- vara yoğa
- vara yoğa karışmak
- vara yoğa öfkelenmek
- vara yoğa tokatlandı
- varı yoğu
- varını yoğunu fukaralara dağıtmış
- varsa...
- yoksa...
- varsa o yoksa o
- varsa kızı yoksa kızı oğlunun yüzüne baktığı yok
- ne var?
- nen var?
- ne var ki -
8 var yok
приблизи́тельно -
9 yaş yirmi var yok
ему́ от си́лы лет два́дцать; б) плохо́е состоя́ние ( тяжелобольного); в) небольшо́е коли́чество (чего-л.); что есть, что нет -
10 ağız
рот (м)* * *I выпад. -ğzı1) рот, пасть2) го́рло, го́рлышко; выходно́е отве́рстиеağzı dar şişe — буты́лка с у́зким го́рлышком
cebin ağzı — про́резь карма́на
yanardağın ağzı — кра́тер вулка́на
3) вход (в бухту, залив и т. п.)körfezin ağzı — вход в зали́в
4) нача́ло ( дороги)yolun ağzında — в нача́ле доро́ги
5) края́ (сосуда и т. п.)bardağın ağzı — края́ стака́на
testinin ağzı — края́ кувши́на
6) у́стьеçay ağzı — у́стье реки́
7) разви́лка, перекрёстокdört yol ağzı — перекрёсток доро́г
iki yol ağzı — разви́лка
8) ле́звие9) диале́кт, го́ворRumeli ağzı — румели́йский диале́кт
10) тон, мане́ра ( разговора)ağzı değişti — он заговори́л по-друго́му
bana karşı bu ağzı kullanma — ты со мной таки́м то́ном не разгова́ривай
11) муз. мело́дии, напе́вы (какой-л. местности)12) разг. разsobayı günde iki ağız yakıyoruz — мы то́пим печь два ра́за в день
••ağzı torba değil ki büzesin — погов. на чужо́й рото́к не наки́нешь плато́к
ağız yüreğin artığını / taşkınını söyler — посл. у кого́ что боли́т, тот о том и говори́т
- ağzında- ağzı açık ayran delisi
- ağzı açık kalmak
- ağzını açıp gözünü yummak
- ağız açmak
- ağzını açmak
- ağız açmamak
- ağzını açmamak
- ağız açtırmamak
- ağız ağza vermek
- ağızdan ağza
- ağızdan ağza geçmek
- ağza alınmaz
- ağza almamak
- ağzına aptesle almak
- ağzını aramak
- ağzına atmak
- ağzından baklayı çıkarmak
- ağzında bakla ıslanmamak
- ağzına bakmak
- ağzının içine bakmak
- ağzına baktırmak
- ağzından bal akmak
- ağzını bıçak açmamak
- ağzına bir kemik bırakmak
- ağzına bir parmak bal çalmak
- ağzında gevelemek
- ağız bozukluğu
- ağız burun birbirine karışmak
- ağzı burnu yerinde
- ağzından çıkanı kulağı duymamak
- ağzından çıkanı kulağı işitmemek
- ağzından çıkmak
- ağız değişikliği
- ağız değiştirmek
- ağzını dilini bağlamak
- ağız dil vermemek
- ağzı dili kurumak - ağzından düşürmemek
- ağzından girip burnundan çıkmak
- ağzı havada
- ağzını havaya açmak
- ağzını hayıra aç!
- ağzıyla kuş tutmak
- ağzından kaçırmak
- ağzını kapamak
- ağzını kiraya vermek
- ağzının kokusunu çekmek
- ağzı kulağına varmak
- ağzı kulaklarına varmak
- ağız kullanmak
- ağzı kurusun!
- ağzından lâf almak
- ağzı lâf yapıyor
- ağzı lâkırdı yapıyor
- ağzından lokmasını almak
- ağzını öpeyim!
- ağzının payını vermek
- ağzının ölçüsünü vermek
- ağız persengi
- ağzının perhizi yok
- ağız satmak
- ağzını sıkı tutmak
- ağzını pek tutmak
- ağzı sulanmak
- ağzı süt kokuyor
- ağız tadıyla
- ağzının tadıyla
- ağzının tadını almak
- ağzının tadını bilmek
- ağzını tıkamak
- ağzını topla!
- ağzı var dili yok
- ağzı yanmak
- ağız yaymak
- ağzından yel alsın!
- ağzını yoklamak
- bir ağızdan
- hep bir ağızdan IIмоло́зиво -
11 ne
что* * *1. - yi1) чтоne dedi? — что он сказа́л?
bana ne! — а мне на что!, а мне како́е де́ло!
ne ile geldin? — на чём ты прие́хал?
sen ne karışıyorsun? — а чего́ ты ле́зешь?
nesi var nesi yoksa — всё, что у него́ есть
2) что заne kaba adam! — что за гру́бый челове́к!
bu ne kıyafet? — что за вид?!, что ты так вы́рядился?
2. - yibu ne fabrikası? — что э́то за заво́д?, э́то како́й заво́д?
како́йişler ne halde? — в како́м состоя́нии дела́?
ne güzel çiçekler! — каки́е краси́вые цветы́!
ne mutluluk! — како́е сча́стье!
••ne ekersen onu biçersen — посл. что посе́ешь, то и пожнёшь
- neler- başıma neler geldi neler
- neyin var?
- nesine
- otomobil onun nesine?
- ne âlâ!
- ne âlâ memleket!
- ne âlemde
- ne alemdesiniz?
- ne arar?
- onda para ne arar!
- ne arıyor?
- sen burada ne arıyorsun haydi çabuk eve!
- ne çare!
- ne da olsa
- ne dedim de!
- ne dedim de seni denlemedim
- ne demeye?
- ne demek?
- vazifeden kaçmak ne demek
- ne diye buraya geldin?
- ne fayda?
- ne gezer!
- ne gibi?
- ne güne duruyor?
- bu radyo ne güne duruyor?
- ne günlere kaldık!
- ne hacet?
- ne haddine!
- böyle yazı yazmak onun ne haddine!
- ne hali varsa görsün
- ne idiği belirsiz
- ne imiş?
- ne ise
- ne kadar
- ne kadar sıcak!
- ne kadar olsa
- ne kadar olsa anadır
- ne mal olduğunu biliriz
- ne mümkün?
- görüp te sevmemek ne mümkün seni
- ne münasebet
- neyin nesi?
- ne o?
- ne olacak!
- ne olduğunu bilmemek
- ne olur
- ne olursun
- ne olursunuz
- ne olursunuz bunu yapmayın!
- ne olur ne olmaz
- ne pahasına olursa olsun
- ne söylüyorsun?
- ne sularda?
- sizin kovaladığınız iş ne sularda?
- ne var? ne yok?
- ne yaparsın ki
- ne yapıp yapıp
- ne yüzle -
12 hayırlar!
[всё] хорошо́!, сла́ва бо́гу! (ответ на вопрос "ne var ne yok?") -
13 hüküm
верди́кт (м)* * *выпад. -kmü1) постановле́ние, предписа́ние; реше́ние; пригово́рhüküm fıkrası — юр. пара́граф, абза́ц какого-л. реше́ния
hüküm giydirmek — осуди́ть
hükme varmek — прийти́ к оконча́тельному реше́нию
hüküm vermek — а) приня́ть реше́ние; б) осуди́ть, приговори́ть
2) си́ла (закона, договора и т. п.); значе́ние, влия́ниеhükmü olmak — а) юр. име́ть си́лу, де́йствовать (о законе и т. п.); б) име́ть влия́ние / вес
- hükmü varhüküm yürütmek — име́ть си́лу / влия́ние
- hükmü yok3) госпо́дство, властьhüküm sürmek — а) вла́ствовать, госпо́дствовать; пра́вить, ца́рствовать; б) преоблада́ть, госпо́дствовать
hüküm süren kanaat — преоблада́ющее мне́ние
hüküm süren hastalık — распространённая боле́знь
••- kaynata baba hükmündedir -
14 ölmek
умере́ть* * *- er1) умере́ть, сконча́ться2) вя́нуть, увяда́ть ( о растениях)3) перен. переста́ть существова́ть; потеря́ть зна́чимость / необходи́мость / потре́бностьbu usul öldü artık — э́тот ме́тод уже́ переста́л существова́ть
4) - den разг. умира́тьmeraktan ölüyorum — я умира́ю от любопы́тства
••- ölme!
- ölmek var dönmek yok!
- ölüp ölüp dirilmek
- ölüp ölüp ölememek
- ölür müsün
- öldürür müsün? -
15 zümrüdüanka
-
16 ölmek
(ölür)1) умере́тьölmeden evvel — а) пе́ред сме́ртью; б) пре́жде чем умере́ть
ölmek var dönmek yok — умере́ть, но не отступи́ть
savaşta ölmek — поги́бнуть на войне́
2) вя́нуть, ча́хнуть; блёкнуть3) Исх. разг. умира́ть, помира́ть (от чего-л.)◊
ölesiye — разг. о́чень си́льно; до́ сме́рти -
17 şüphe
а сомне́ние, подозре́ниеşüphe altına koymak — поста́вить под вопро́с
şüpheden ari olmak — быть лишённым вся́кого сомне́ния, быть свобо́дным от подозре́ний
şüphe bırakmamak — не оставля́ть сомне́ния
şüpheye düşmek — впада́ть в сомне́ние; подозрева́ть
onun doğruluğundan şüpheye düştüm — я усомни́лся в его́ прямоте́
şüphe götürmek — дава́ть по́вод к сомне́нию (подозре́нию), вызыва́ть сомне́ние (подозре́ние)
şüphe kurdu — червь сомне́ния
şüphe mi var, şüphe yok — несомне́нно, нет сомне́ния
her türlü şüphenin dışında — вне вся́кого сомне́ния
ona neşüphe! — несомне́нно!, наверняка́!, како́е в э́том сомне́ние!
bu hususta şüphe hasıl oldu — по э́тому по́воду появи́лось сомне́ние
□
-dan şüphe etmek — сомнева́ться; быть неуве́ренным; подозрева́ть -
18 Zümrüdüanka
п миф. пти́ца-фе́никс◊
Zümrüdüanka gibi ismi var cismi yok — как пти́ца-фе́никс, и́мя есть, само́й нет -
19 iş
ко́поть (ж)* * *1) врз. рабо́та, трудişe almak — приня́ть на рабо́ту
iş anlaşmazlıkları — юр. трудовы́е спо́ры
işten atmak — вы́гнать с рабо́ты
iş borsası — би́ржа труда́
iş emniyeti — юр. безопа́сность труда́
işe geç kalmak — опозда́ть на рабо́ту
iş güveni — охра́на труда
iş haftası — юр. рабо́чая неде́ля
iş hukuku — юр. трудово́е пра́во
iş kazaları — несча́стные слу́чаи на рабо́те
işten olmak — лиша́ться рабо́ты
iş sözleşmesi — юр. трудово́е соглаше́ние
iş ücreti — зарпла́та
iş vermek — дава́ть / предоставля́ть рабо́ту
2) де́ло, обстоя́тельство, положе́ние веще́йiş böyle iken — раз де́ло обстои́т так
karışık iş — запу́танное де́ло
3) де́ло; заня́тие; слу́жбаdevlet işleri — госуда́рственные дела́
işim başımdan aşkın — у меня́ дел по го́рло
şimdi işi var, gelemez — сейча́с он за́нят, прийти́ не смо́жет
işi nedir? — что он де́лает?, чем он занима́ется?
işim olmasa, sana yardım ederdim — е́сли бы я не был за́нят, я бы тебе́ помо́г
sonunda bir iş buldu — наконе́ц он нашёл [себе́] заня́тие
iş cevreleri — деловы́е круги́
4) рабо́та, изготовле́ние, произво́дство, трудiğne işi — вышива́ние
yapı işleri — строи́тельные рабо́ты
5) де́лоişimi görmediler — моё де́ло не рассма́тривали
bu, işimi bozdu — э́то испо́ртило моё де́ло
bu, bir zevk işidir — э́то де́ло вку́са
••işi üç nalla bir ata kaldı — погов. оста́лось нача́ть и ко́нчить
her işte bir hayır var — погов. нет ху́да без добра́
- iş açmakişim iş kaşığım gümüş — погов. у меня́ дела́ на мази́
- işinin adamı
- işi aksi gitmek
- işin alayında olmak
- işi Allaha kalmak
- işi anlamak
- iş ayağa düşmek
- işine bak!
- işin başı
- iş başa düşmek
- işler becermek
- iş bilmek
- işini bilmek
- işini bitirmek
- iş bitmek
- işi bozmak
- işi bozulmak
- işi ciddiye almak
- iş çatallanmak
- iş çevirmek
- iş çığrından çıkmak
- iş çıkarmak
- iş çıkmak
- iş dayıya düştü
- iş değil
- işten değil
- iş düşmek
- işi düşmek
- iş etmek
- işten el çektirmek
- işe girmek
- iş görmek
- işini görmek
- iş göstermek
- işi gücü bırakmak
- işten güçten kalmak
- işin içinden çıkmak
- işin içinden sıyrılmak
- işin içinde iş var
- iş ki...
- iş ki sınıfını geçsin
- iş mi?
- işin mi yok?
- iş inadına bindi
- iş işten geçti
- iş işten geçmişti
- işi iş olmak
- iş karıştırmak
- işin kolayına kaçmak
- işe koşmak
- işin kötüsü
- iş ola
- iş olacağına varır
- iş olsun diye
- işi oluruna bırakmak
- işi pişirmek
- işi rast gitmek
- işin rengi değişti
- işi resmiyete dökmek
- iş sarpa sarmak
- işi savsaklamak
- işi şakaya vurmak
- işi tatlıya bağlamak
- işi temizlemek
- işin tuhafı
- iş tutmak
- işin ucu
- işin ucu bana dokundu
- işini uydurmak
- işi vurmak
- işe yaramak
- iş yok
- işini yoluna koymak -
20 hâl
- li1) состоя́ние; положе́ние, обстоя́тельстваhâlden anlamak / bulmak — входи́ть в чьё-л. положе́ние, сочу́вствовать кому
kimse hâlin nedir demedi — никто́ не сказа́л "что с тобо́й"
hâli neye varacak? — что ста́нет с ним?
sıhhî hâl — состоя́ние здоро́вья
onun her hâli iyidir — у него́ всё в поря́дке
2) вид; мане́ра; о́браз де́йствийhâlini almak — превраща́ться во что, принима́ть какой-л. вид
münakaşa gitgide kavga hâlini aldı — спор постепе́нно перешёл в ссо́ру
hâline gelmek — приня́ть вид кого-чего; стать похо́жим на кого-что
hâli perişan — а) жа́лкое состоя́ние (кого-л.); б) несча́стный / жа́лкий вид
bir hâl takınmak — принима́ть какой-л. вид, прики́дываться
bu hâlde, bu hâl ile — а) в тако́м состоя́нии; б) в тако́м ви́де
bu ne hâl böyle? — а) что э́то за вид?; б) что с ва́ми?
heyecanlı olduğu her hâlinden belliydı — по всему́ бы́ло ви́дно, что он взволно́ван
kendi hâlini görsün — пусть [он] на себя́ посмо́трит
ne hâle geldi — до чего́ / до како́го состоя́ния он дошёл
onun her hâli sinirime dokunuyor — меня́ всё в нём раздража́ет
3) неприя́тности; затрудни́тельное положе́ниеbaşına hâl gelmek — попа́сть в беду́, претерпева́ть затрудне́ния / неприя́тности
zavalının başına ne hâller geldi — чего́ то́лько не перенёс бедня́га
hâli harap olmak — у него́ затрудни́тельное положе́ние
sınıfı geçmezse hâli harap — е́сли он не перейдёт в сле́дующий класс, то пло́хи его́ дела́
4) си́ла, мочьhâli kalmamak — не име́ть бо́льше сил (что-л. сделать); быть невмоготу́; о́чень уста́ть
hâlim yok — а) мне нездоро́вится; б) у меня́ нет сил, я не в состоя́нии (что-л. делать)
bende kalkacak hâl yok — у меня́ нет сил подня́ться ( с места)
sokağa çıkmağa hâlin var mı? — ты в состоя́нии вы́йти на у́лицу?
güç hâl ile — с трудо́м
5) настоя́щее, настоя́щее вре́мяhâl dediğimiz şey yarından sonra mazı olacaktır — то, что мы называ́ем настоя́щим, с за́втрашнего дня ста́нет про́шлым
şimdiki hâlde — а) в настоя́щее вре́мя; б) при сложи́вшихся обстоя́тельствах
••- hâlde- ihtar ettiğim hâlde
- hasta olduğu hâlde- hâlinde- hâlden hâle girmek
- hâl hatır sormak
- hâline köpekler gülüyor
- hâli tavrı yerinde
- hâli vakti yerinde olmak
- hâle yola koymak
- kendi hâline bırakmak
- o hâlde
См. также в других словарях:
Var mısın? Yok musun? — is a Turkish version of Deal or No Deal . It is premiere on October 15,2007, host by Acun Ilıcalı, and produce by Show TV.There are 24 boxes contain prizes go from 1YTL (about US$0.85) to 500,000YTL (about US$426,000). The set is similar to the… … Wikipedia
ağzı var dili yok — 1) pek sessiz, kendi hâlinde anlamında kullanılan bir söz Benim gibi ağzı var dili yok bir kadınla ne zevkleniyorsunuz? B. Felek 2) konuşmayan, derdini anlatamayan anlamında kullanılan bir söz Hey zavallı balık, diyor, ağzın var dilin yok S. F.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ne var ne yok — 1) ne haberler var, işler nasıl? 2) olanların bütünü İş, hemen ne var ne yok yüklenip yola çıkmaya kalıyordu. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
nesi var nesi yok — bütün serveti, her şeyi Eşkıyalar yolun gerisini de tutmuşlardı. Can maldan tatlı. Herkes nesi var nesi yok efenin önüne döktü. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
at var, meydan yok — yapacak güç var ancak kullanma imkânı yok anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
ölmek var, dönmek yok! — neye mal olursa olsun bu iş yapılacak, yapılmasından kaçınılmayacak anlamında kullanılan bir söz Bu defa artık ölmek var, dönmek yoktur. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
ismi var cismi yok — 1) sözü edilen ancak gerçekte var olmayan 2) adı olmasına karşın görevini, etkinliğini yerine getirmeyen … Çağatay Osmanlı Sözlük
yok — ☆ yok [yäk ] n. var. of YAK2 (sense 2) … English World dictionary
yok — sf., ku, ğu 1) Bulunmayan, mevcut olmayan (nesne, kimse vb.), var karşıtı 2) Yasak İçki, sigara yok. 3) is. Olmayan, bulunmayan şey Sen yoktan anlamaz mısın? 4) e. Hayır anlamında kullanılan bir söz Geldiler mi? Yok, daha gelmediler. 5) bağ.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Yok — Quetschenpaua Quetschenpaua live auf einer Yorck59 Demo Gründung 1989 Auflösung 1994 Genre Punk, Liedermacher … Deutsch Wikipedia
Yok'n'Hell — Quetschenpaua Quetschenpaua live auf einer Yorck59 Demo Gründung 1989 Auflösung 1994 Genre Punk, Liedermacher … Deutsch Wikipedia